Kayseri çevresindeki en eski yerleşme alanı , şehrin 20 km kuzey doğusunda bulunan Kaniş Höyüğü’dür. M.Ö. 2800 tarihinde Helenistik Çağa kadar önemini koruyan merkezde Eski Tunç Devri, Asur Ticaret Konolonileri ve Hitit Çağları’na ait bir çok belge bulunmuştur.
Hititler’den sonra bölge Frig hakimiyetine geçmiş, daha ziyade Kızılırmak Havzasında egemen olan Frig’ler zamanında Mazaka ön plana çıkmıştır. M.Ö. 676 tarihinde Anadolu’ya gelen Kimmerler ‘in Kaniş ve Mazaka’yı tahrip ederek Frig hakimiyetine son verdikleri tarihi kaynaklarda belirtilmektedir.
Kaniş’in önemini kaybetmesinden sonra, bölgenin kutsal dağı kabul edilen Argaios’un (Erciyes) kuzey eteğindeki Mazaka ön plana çıkmıştır. Kimmerler’in Asur ve Lidyalılar tarafından Anadolu’dan atılmaları ile Mazaka, Lidya ve Med hakimiyetine girmiş ve devrin önemli ticaret merkezi olmuştur.
M.Ö. 590 yılında Pers Kralı Kyros’un Lidya Kralı Krisos’u yenmesi ile bütün Anadolu ile birlikte Mazaka’da Pers hakimiyetine girmiştir. İran’dan bölgeye göç eden halk, kendi ülkelerine benzettikleri Argaios (Erciyes) ve çevresinde yerleşmişlerdir.
M.Ö. 332 yıllarında Ariarathes I, ilk Kappadokia Kralı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir. M.S. 17 tarihine kadar 349 sene hüküm süren bu krallığın başkenti Mazaka iken, Ariarathes V zamanında şehrin adı Eusebia olarak değiştirilmiştir. Nihayet takriben M.Ö. 8 yılı içinde tekrar bir değişiklik yapılarak Roma İmparatoru Ceasar’ın adına izafeten CEASAREA ismi verilmiştir. O günden beri 2000 senedir şehir Kayseri adı ile anılmaktadır.
M.S. 193-211 tarihleri arasında şehir stadyumu yapılmış ve önemli Roma şehirlerinde olduğu gibi bir çok yarışmaların merkezi olmuştur. Şehir surları ise Roma İmparatoru Bordianus III zamanında (M.S. 241) yıllarında yaptırılmıştır. 4.yy’ın başlarında halk tamamen Hiristiyanlaşmış ve Kayseri bu dinin ilmi merkezi haline gelmiştir.
Roma İmparatorluğu'nun doğu ve batı olarak ikiye bölünmesiyle Kayseri doğuda kaldığı için Bizans şehri olmuştur. Bizans zamanında Arap ve İran ordularının yaptığı İstanbul seferleri sırasında Kayseri defalarca işgal edilmiştir.
Büyük Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın 1071 tarihinde Malazgirt’te Bizans ordularını yenmesiyle, Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu tarihten 15 sene sonra, 1085 yıllarında Kayseri’yi artık bir Türk ve Müslüman şehri olarak görmekteyiz. Müslüman Türklerin hakimiyetinde Kayseri’nin eski halkı olan Rum ve Ermeniler’in birer mahallede toplandıkları; çarşı, pazar ve ticarette yavaş yavaş hakimiyetlerini kaybettikleri görülmüştür.
Şehir süratle yapılan cami, han, medrese, hamam ve çeşmelerle kısa bir sürede tam bir İslam Şehri kimliği kazanmıştır. Bir müddet Danişmendliler’e merkez olan Kayseri özellikle Selçuklu Sultanı Uluğ Keykubat (I.Alaeddin Keykubat) zamanında Türkiye Selçuklu devletinin Konya ve Sivas ile beraber üç baş şehrinden birisi olmuştur. Danişmendi ve Selçuklu Yönetimleri zamanında yapılan görkemli yapıların en önemlileri olarak; Camii Kebir, Gülük Camisi ve Hamamı, Hunat Külliyesi, Şifaiye-Gıyasiye Medresesi, Hacı Kılıç Külliyesi, Lala Muhlisiddin Camisi, Sahabiye Medresesi, Kale Surları ve Yoğunburç sayılabilir.
Selçuklu ordusunun 1243 tarihinde yapılan Kösedağ Meydan Savaşı ile Moğol ordusuna yenilmesi Türk tarihinde bir dönüm noktası olmuş ve artık Anadolu’da Moğol hakimiyeti başlamıştır. Gönderdikleri valiler ile Anadolu’yu denetleyen Moğollar 150 sene müddetle Kayseri ve Anadolu’nun bütün maddi ve manevi kaynaklarını yağmalamışlardır. Moğol sömürüsü altında ezilen Selçuklu Devleti, bütün gücünü kaybetmiş ve II.Mesud’dan sonra dağılarak yerini beyliklere bırakmıştır.(1308)
Selçuklu Devleti’nden sonra Kayseri, Eretna beyliğinin hakimiyetine geçti. Eretna sülalesine son veren Kayseri Kadısı ve Vezir Kadı Burhaneddin Ahmet 1381 yılında kendi adıyla anılan devletini kurdu. Babası da Kayseri kadısı olan Burhaneddin, kuvvetli şahsiyete sahip bir hükümdardı. Kılıcı ve zekası gibi kalemi de çok güçlüydü. İyi bir şair olan bu mücadeleci sultanın Kayseri sevgisi şu satırlarında ifadesini bulmaktadır:
“Gözlerümün yaşını ahıdub, ırmağ idüben Kayseri’yi dahi bu yaş ile Bağdat idelüm.”
Kadı Burhaneddin, 1397-98 tarihinde öldürülmüştür. Oğlu Alaeddin Ali Çelebi (Zeynel Abidin) kısa bir müddet Sivas’ta tahta çıktı. O yıllarda yaklaşan Timur tehlikesine karşı birleşen Anadolu halkı Osmanlı Devleti’ne İltihak kararı aldı. Önce Dulkadiroğlularına, sonra da Osmanlı Devleti'ne tabi olan Zeynel Abidin, halkın “İmam Sultan” lakabıyla andığı bilgin bir devlet adamıydı. 1442 tarihinde Kayseri’de vefat eden Zeynel Abidin’in mezarı üzerine Abdulhamid Han tarafından bugün ki türbesi yaptırıldı. Osmanlıların 1402 ‘de Ankara Savaşı’nda Timur ordularına yenilmeleri ile başlayan "Fetret Devri"nde Kayseri defalarca Dulkadiroğulları ile Karamanoğulları arasında el değiştirdi.
Fatih Sultan Mehmet zamanında Gedik Ahmet Paşa tarafından Karamanoğulları Beyliği’ne son verilerek Karaman, Konya ve Kayseri bölgeleri Osmanlı toprağına katıldı.(1474) Kayseri’nin 476’dan itibaren eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. 1839 tarihinde Bozok eyaletinde 1867 tarihinde de bağımsız sancak merkezi olarak Osmanlı idari taksimatında yerini aldı.
Cumhuriyet döneminde, 1924 tarihinde yapılan yeni anayasa ile vilayet yapıldı. Bilinen en eski dönemlerinden beri ticaret merkezi olan Kayseri’de devletin öncülüğünde sanayileşme başlatıldı. Sırayla Sümerbank Dokuma Fabrikası, Teyyare Fabrikası, Ana Tamir Bakım Fabrikası, Asker Dikimevi kuruldu. 1850’den sonra Kayserili ticaretten sağladığı tasarruflarını sanayiye dönüştürmeye başladı. Bugün Kayseri, ortalama büyüklükte bir ticaret ve sanayi şehridir. Güçlenen üniversitesi ile giderek bir kültür merkezi haline gelerek eski ününü yakalama yolundadır.
Kayseri’de ilk belediye teşkilatı 1869 yılında kuruldu. O tarihten 1926 yılına kadar Kayseri “mutasarrıflık” (sancakbeyliği) olarak idare edildi. İlk belediye başkanı olan Mollaoğlu Mustafa Ağa’dan bugüne kadar vekiller dahil 50 civarında belediye başkanı bu görevi yürüttü. Özellikle 1950-57 arasında başkanlık yapan Osman Kavuncu’dan sonra modern şehirleşme alanında büyük adımlar atıldı. 1989 yılında büyükşehir statüsü kazanan Kayseri Belediyesi bünyesinde Melikgazi ve Kocasinan olmak üzere 2 merkez ilçe bulunmaktadır.
Selçuklular devrinde önemli bir merkez olan Kayseri’de o dönemden kalma çok sayıda camii, medrese, kümbet, çeşme vardır. Bu yapıların günümüzdeki durumu, devrim sanat gücü hakkında fikir vermeye yeterlidir. Cami-i Kebir, Hunat Camii, Hacı Kılıç Camii, Han Camii, Lale Camii abidevi Selçuklu eserlerinden bazılarıdır. Ortak özellikleri geniş mekanlı, kitlesel, loş ışıklı olmalarıdır. Portal (kapı) minber ve mihrapları özellikle belirtilmiştir.
Portal ve mihraplar taş işçiliğinin, minberler ağaç işçiliğinin şaheserleridir. Medrese yapılarından en önemlisi 1206 yılında Selçuklu Hanım sultanlarından Gevher Nesibe adına yaptırılan şifahane isimli dünyanın ilk tıp medresesi(üniversitesi) ve hastanesidir. Kare bir avlu etrafında sıralanmış odalardan meydana gelen, bitişiğindeki hastanede akıl hastalarının bile tedavi edildiği, devrini aşan bir eserdir. Hunat Medresesi, Hacı Kılıç Medresesi, Sahabiye Medresesi, Seraceddin Medresesi, Köşk Medresesi de aynı şekilde kare planlı yapılan ve abidevi portalleri ile devrin güzide örnekleridir. Kümbet yapılarının çokluğu ve güzelliği yönünden Kayseri Ahlat’tan sonra ikinci sırayı alır. Döner Kümbet dünyaca tanınan nadir örneklerindendir. Hunat Kümbeti, Gevher Nesibe Kümbeti, Ali Cafer Kümbeti, Köşk Kümbeti vs. aynı devrin güzel mimari örnekleridir. Kümbetler, Orta Asya Türk çadırları biçiminde, piramit külahlı çokgen gövdeli abidevi mezar yapılarıdır. Mezar kaide kısmının içinde toprak kısımda bulunur. Osmanlı döneminden kalabilenler, kale içinde Fatih Camii, Mimar Sinan’ın tek eseri Kurşunlu Camii, Kapalı Çarşı birkaç çeşme ve bedestendir. Bu yapılar eski Kayseri’de güzelim Selçuklu Türk evleri arasında muhteşem yerlerini alıyorlardı. Günümüzde bütünlük bozuldu. Bu yapılar şimdi çok katlı bina yığınları arasında ayakta kalabilenlerle geleceğe uzanmaya çalışıyor, yeni yapılarda Türk geleneğini biraz da olsa yansıtabilir veya doğrudan yeni teknik imkanlarla Türk şehir karakteri belli ölçüler de korunabilirdi.
Cami-i Kebir ,1134-1143 yılları arasında Kayseri’yi devletine başkent yapan Danişmentlilerin üçüncü hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılmıştır. Caminin kuzey duvarının üzerindeki mermere çok kalın sülüsle yazılı dört satırlık bir kitabe konulmuştur. Camii dikdörtgen planlı 42 kemer ayağına dayandırılan çatılı, taş kaplamalı, iki kubbeli bir eserdir. Tuğla minaresi yüksek ve kalın inşa edilmiştir. Kıymetli, sanat değerine haiz ahşap minberi yeniden tamir görmüştür. Camii kuzey kapısı üzerindeki Osmanlı Dönemi Kitabesinden anlaşıldığına göre 1722’deki depremden harap olmuş ve imar edilmiştir. Böylece dört adet olan kapılarda son tamirle bugünkü şekillerini almışlardır.
1238 yılında Selçuklu Hükümdarı I.Alaaddin Keykubat’ın karısı Mahberi Hatun tarafından yaptırılan külliyenin bir kısmıdır. Caminin ortasındaki kubbeli ve minaresi sonradan inşa edilmiştir. Doğu ve batıdaki taç kapıları Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Ahşap minberi orjinaldir. Sağlam kesme taş işçiliği ve kaleyi andıran duvarlarıyla dikkati çeker. “Huand” ismi halk arasında “Hunat” diye telaffuz edilmektedir. Ön kapı kemerinin yukarısına yerleştirilen üç satırlık mermer kitabesinin Türkçe’si şöyledir. “Bu mübarek camii inşasını Keykubat oğlu , Yüce Sultan din ve dünyanın koruyucusu, fetihler sahibi, Keyhüsrev devrinde (Mayıs 1238), büyük alim, kanaatkar, dünya ve dinin yüz akı, hayırlar fatihi Melike, oğluna emretti. Allah onun yüce varlığını devamlı kılsın, gücünü artırsın.”
Şehrin içinde, Düvenönü semtinin güney-batısında Gülük Mahallesi'nde yer alır. Danişmendliler’e ait cami ve medreseden meydana gelir. Selçuklu devri çini mihrabı ve orijinal camii medrese planı ile önem taşıyan bu eser “Gülük” ismini H.735, M.1334 yılında, depremden harap olması üzerine Gülük Şemseddin adında bir kişinin imarı neticesi almıştır. Dikdörtgen plan üzerine kurulmuş cami ve medreseden caminin orta bölümünü iki kubbe örtmektedir. Kubbenin kaidesinde dört küçük pencere açılmıştır. Avlu ortasında dama açılan bir ışıklık vardır. Batısında iki katlı medrese hücreleri yer alır. Kapının bulunduğu kesik yüzü, çok zarif işlenmiş bir silme çevirmektedir.
Şehrin merkezinde Talas caddesi üzerindedir şehrin dış surları kapandıktan sonra han görevi de gördüğü için bu isimle anılmıştır. İyi yontulmuş iri kesme taşlarla yapılmıştır. Camiinin güney tarafında aynı isimli bir kümbet vardır.
Kayseri Lisesi arkasında Lale Mahallesi'nde Lala Muhlisiddin Paşa tarafından yaptırılan camii Selçuklu Devri'ne aittir. Kare planlı, tonozlu camiinin orta bölümü üzerine sonradan muntazam bir kubbe inşa edilmiştir. Mihrap kısmı aslına uygun olarak sonradan yapılmıştır. Selçuklu tarzındaki ahşap minberi ağaç oyma olup üzerinde Ayete’l-Kürsi dolaşır ve orijinaldir.
Minaresi sonradan yapılan caminin, doğu tarafından bir kümbet ile kuzey tarafından bir hamam bulunmaktadır.
Talas yolu üzerinde, yapılan yeni parkın içerisindedir. Etrafındaki eski yapıların temizlenmesiyle bir sanat değeri olarak çıkmıştır. Prenses Şah Cihan Hatun adına yapılmış olan bu türbe, Selçuklu eserlerinin Kayseri’de en güzel örneklerindendir. Kümbet, Sarımtırak kesme taştan yapılmış olup planı itibari ile 12 köşeli bir üst gövdeye sahiptir. Alt kaide de kare planlı olup birde lahit odası yer almaktadır.